Halkla İlişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi

Yrd. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu’ nun Makalesinin Tam Metni İçin Lütfen Tıklayınız.

İKT Üyesi Ülkeler ve Kamu Diplomasisi

Kamu diplomasisi yabancı ülke halkları ile iletişime geçmek ve onları yönlendirmek üzere tasarlanmış eylem planıdır. Diplomasisi genel anlamıyla bir dış politika aracıdır.
Dr. Muharrem Hilmi Özev'in makalesini okumak için tıklayın.

Kamu Diplomasisi Perspektifinden Sosyal Güvenlik Reformu

kamudiplomasisietkinlikleri
TASAM Ankara Ofisi KAMU DİPLOMASİSİ ETKİNLİKLERİ kapsamında “Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemi ve Sosyal Güvenlik Reformu Tecrübesi” konulu bir seminer düzenledi.
Haberin devamı için tıklayın.

Farklı kültürlerin yapıtaşı; Kültür Diplomasisi

balkan4afis

Uluslar arası Balkan Forumu’nun dördüncüsü Edirne’de gerçekleştirildi. “Kültür Diplomasisi” temasının ele alındığı Forum sonrası yayınlanan deklarasyonun tam metnini ilginize sunuyoruz.
Devamı için tıklayın.

Düşünce Kuruluşları: “Kamu Diplomasisi’nin önemi artıyor”

TASAM tarafından düzenlenen “2. İKT Üyesi Ülkeler Düşünce Kuruluşları Forumu” İstanbul’da gerçekleştirildi. Yoğun bir katılımla yapılan forum sonrası açıklanan deklarasyonda şu hususlara dikkat çekildi:

okumak için lütfen tıklayın.

Vizelerin Kaldırılması Kamu Diplomasisi İçin Önemli Fırsatlar Sunuyor

aozkanÜlkeler arasındaki vize uygulaması, soğuk savaş dünyasının ürünü. Dünyayı kesin sınırlara ayıran, kutuplaştıran, bölen bir anlayışın da simgesi aynı zamanda.
Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan'ın yazısını okumak için tıklayın.

Düşünce Kuruluşları Forumu, Kamu Diplomasisini Tartışacak

Soğuk Savaş sonrasının en etkin kavramlarından biri olan “Kamu Diplomasisi”, İKT (İslam Konferansı Teşkilatı) Üyesi ülkelerin düşünce kuruluşları tarafından İstanbul’da tartışılacak.
devamı...

“Kapasite İnşası” Politika ve Programımız Yok

28122010TASAM’ın kuruluş fikri nasıl ortaya çıktı?
“TASAM” isminden de anlaşılacağı üzere duyduğumuz bir “endişe”den yola çıktı...
TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY'un Sabah gazetesindeki röportajı için tıklayın.

Türk Dış Politikası ve Kamu Diplomasisi

ibrahimkalinTürkiye'nin iç ve dış değişim dinamiklerinin son yıllarda sergilediği ivme, ekonomiden dış politikaya, bilim ve teknolojiden sanata kadar geniş bir alanda cereyan etmekte ve yeni risk ve fırsat alanlarının doğmasına imkân tanımaktadır.
Doç. Dr. İbrahim KALIN'ın yazısını okumak için tıklayın.

Kamu Diplomasisi Seferberliği...

Dünya artık eski dünya değil; Oyuncuları da değişti, oyunun kuralları da... Sahnede yeni oyuncular var, kurallar yeniden yazılıyor, yeni işbirlikleri doğuyor, yeni anlayışlar yeşeriyor.

Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan'ın yazısı için tıklayın.

Medyanın Kamu Diplomasisi Rolü

Medyanın Kamu Diplomasisi RolüÇok kutuplu yeni dünya düzeni ile birlikte küreselleşme süreci de hız kazandı. Ve bu süreç en çok iletişim ve medya üzerinde etkisini gösterdi. 
Yrd. Doç Dr. Abdullah ÖZKAN'ın yazısını okumak için tıklayın.

Millet Olarak “Devlet Aklı”na İhtiyacımız Var

Millet olarak "devlet aklı" ile hareket edecek yetenek ve olgunluğa sahip olmak, daha başından tüm provokasyonları ve tehlikeleri bertaraf edecektir.
Devamı.

Türkiye-AB İlişkileri ve Kamu Diplomasisi

28122010Can cultural diplomacy help get Turkey into the European Union? Within the EU, Turkey’s accession process is a highly debated issue. Almost everyone seems to have an opinion on the matter, although it can be argued that most of these opinions are not based on rationality and facts.
Devamı.

Türkiye’nin AB Sürecinin Siyaset Üstü Bir Vizyona İhtiyacı Var

Bir rapor açıklanması ritüeli daha izledik AB kurumlarının salonlarında. AB Komisyonu’nun yıllık Türkiye raporları, 1998’den beri yayımlanıyor. İlk rapor ağır eleştirilerle doluydu.
Dr. Bahadır Kaleağası'nın yazısı için tıklayın.

Türk Dış Politikası ve Kamu Diplomasisi

dtfafisSoğuk Savaş döneminde, uluslararası politika ile iç politika arasında daha belirgin bir ayrılık mevcut idi. Dış politika; o dönemde daha çok ulusal güvenlik, askeri tedbirler, enerji kaynaklarına ulaşım, devletler arası çatışmalar, ideolojik rekabet ve nekonomik kalkınma planları gibi yüksek politika konularından oluşuyordu.
Doç. Dr. Ertan EFEGİL'in yazısı için tıklayın...

Türkiye’nin Kalkınma Yardımlarında Kamu Diplomasisi Perspektifi

Kalkınma yardımları günümüzde artık ülkelerin dış politikalarının önemli bir aracı haline geldi.
Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan'ın yazısının tamamı için tıklayın.

Kamu Diplomasisi Perspektifinden Kalkınma Yardımlarının Analizi

ssalhaÖzünde dürüstlük, doğruluk, sadelik, samimiyet yer almakta olan kamu diplomasisi, siyasal fikirlerden ziyade vatandaşların kalbine ve beynine ulaşarak ortak çıkarlar merkezinde diyalog kurmak fikrinde yükselmektedir.
Prof. Dr. Samir Salha'nın yazısı için tıklayın.

“Kapasite İnşası” Politika ve Programımız Yok

28122010TASAM’ın kuruluş fikri nasıl ortaya çıktı?

“TASAM” isminden de anlaşılacağı üzere duyduğumuz bir “endişe”den yola çıktı... Endişemiz Türkiye’nin, 21. yüzyılda yeniden şekillenen dünya sistematiği içinde tarihi referanslarından da ilham alarak nasıl daha etkin olabileceği, insan kaynağına dayalı ulusal ve uluslararası vizyonunu nasıl geliştirebileceği idi… İşte bu endişe temelinde çözüm üretmek ve hizmet etmek TASAM’ın kuruluş fikrini oluşturmuştur.


TASAM enerjisini hangi konularda araştırmalara harcıyor? Bize biraz da kadronuzdan ve çalışma düzeninizden bahsedebilir misiniz?


TASAM ulusal çalışmaların yanı sıra dokuz dış politika alanında faaliyet gösteriyor. Bunların dördü kıta bazında kurumsallaşma sırası ile Asya, Afrika, Avrupa, Latin Amerika ve Karayipler. Üçü, Türkiye’nin her parametrede birinci derece güvenlik kuşağı olan Balkanlar, Karadeniz - Kafkas ve Ortadoğu alt bölgeleri. İslam ve Türk Dünyası olarak iki de kimlik alanı bulunuyor. Bu kapsamda TASAM’ın kurumsallaştırdığı ve her yıl periyodik olarak gerçekleştirdiği çok sayıda kongre, forum, misyon toplantıları, ülke toplantıları, akademik yayınlar, raporlar, kitaplar gibi süreçlerinin içini dolduran çalışmalar bulunuyor.

TASAM tüm bu alanlarda edindiği ciddi kazanımları Türkiye’deki büyük projelere aktarıyor. En önemlisi üç yıldır Cumhurbaşkanlığı Manevi Himayesinde devam eden “Türkiye’nin Stratejik Vizyonu 2023” Projesi. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılı olan 2023’te Türkiye’nin varmak istediği hedeflere nasıl ulaşabileceğiyle ilgili perspektif çizmeye çalışan ve bütün tarafları proje içinde katılımcı olarak buluşturan bir “konsept” proje.

25 kişilik çekirdek kadromuz ile projeler bazında esnek iş birliği modelleri üzerinden ülkemizin tüm entelektüel birikimine ulaşmaya çalışan bir çalışma düzenimiz var. Kadroda çok sayıda uzman, akademisyen ve emekli diplomat bulunuyor. Ayrıca TASAM’ın dört kıtada düşünce kuruluşları ağırlıklı çok ciddi kurumsal ağları var ki bunlar en önemli kazanımlardır.


2000’li yıllara kadar düşünce kuruluşu olarak sadece ASAM vardı ve ASAM’a baktığımızda asker kökenli bir düşünce kuruluşu olduğunu görüyoruz. 2000 sonrası sayıları hızla artan ve gerek dış politika gerekse iç politika meselelerinde sivil çözüm temelli fikirler üreten araştırma merkezlerinin sayılarının artışlarını Türkiye’de gerçekleşen askeri vesayetten sivil ve demokratik hayata geçiş süreci çerçevesinde okuyabilir miyiz? Siz bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

ASAM’ın kuruluşundaki konjonktür belki buna uygundu. “Strateji” ifadesi, “ordu yönetmek” anlamına da geliyor. ASAM’ın kurulduğu yıllarda bu işi en iyi askerlerin bildiği varsayılıyordu. Fakat zamanla “sivil inisiyatif” geliştikçe bu alanda da sivil düşünce egemen hale geldi. Dolayısıyla bu durumu, sosyolojik bir gelişme ve olgunlaşma olarak görmek gerektiği kanaatindeyim. Tabii ki, asker kökenli kişilerin kendi alanlarıyla ilgili uzmanlıklarının da ciddiyetle önemsenmesi gerekir.


Düşünce kuruluşlarının sayılarının artmasındaki temel nedenler nelerdir?

Bu tamamen Türkiye’nin vizyonuyla ilgili bir durum. 200 - 250 yıldır içine kapanık ve her parametrede savunma odaklı bir yaklaşım izleyen ülkemiz, son 10 yıl içinde dünyada gelişen çok boyutlu güç sistematiğine uyum sağlamak için daha vizyoner daha inisiyatif alan bir politika izlemeye çalıştı. Kendisini “bölgesel güç ve küresel aktör olmaya çalışan bir ülke” olarak tanımladı. Eğer siz böyle bir vizyona, böyle bir ülke perspektifine ulaşmak istiyorsanız, dünyadaki pratiklerine baktığınızda çok sayıda düşünce kuruluşuna sahip olmanız gerekir. Hem potansiyel ilgi alanınıza giren ülkeler ve bölgelerle ilgili, hem de kendi içyapınızla ilgili düşünce sistematiğinizin zenginleşmesi ve kurumsallaşması gerekir. Hâlihazırdaki düşünce kuruluşlarının sayısı Türkiye’nin büyük iddiaları ve hedefleri açısından çok azdır.


Düşünce kuruluşlarına baktığımız zaman temel kaynaklarını üniversitelerden sağlıyorlar. Ancak üniversiteler toplumsal konularda bilgi ve fikir üretiminde düşünce kuruluşları kadar verimli değiller. Siz bu konuda üniversiteleri sorunlu görüyor musunuz? Size göre üniversiteler toplumsal konularda fikir üretimi konusunda neden yetersiz kalıyor?

Üniversiteler görevlerini yapsalar, düşünce kuruluşlarına çok sofistike alanlar kalır. Ama son on yıllardır Türkiye’de yaşanan ideolojik bölünmüşlük ve üniversitelerin şekilsel konuların dışına çıkamıyor oluşu bu alanda büyük bir boşluk doğuruyor. Tabii ki üniversitelere çok büyük görevler düşüyor ama henüz bu görevleri yapacak vizyon dönüşümünü gerçekleştirebilmiş değiller. Sadece düşünce alanında değil ekonomi ve sanayide toplumun insan kaynağı odaklı dönüşümünde en büyük rol üniversitelere ait.


Hükümet ve kamu kuruluşları ile ilişkileriniz nasıl? Ne sıklıkla sizin görüşlerinize başvuruyorlar?

Biz ürettiğimiz çalışmaların karar alıcılara ulaşmasına büyük önem atfediyoruz. Çünkü sonuçta her düşünce kuruluşu, karar alıcıları ülkenin daha iyi yönetilmesi yönünde etkilemeye çalışır. Bu anlamda bütün ilgili kurumlarla sağlıklı, verimli diyalog ve iş birliği içinde olduğumuza inanıyoruz.


Sizce Türkiye’de düşünce kuruluşları devlet organlarından ve özel sektörden gerekli ilgiyi görüyorlar mı? Sizin idealinizdeki devlet-düşünce kuruluşu, özel sektör-düşünce kuruluşu ilişkisi nasıl?

Öncelikle bu konuda bir “farkındalık” oluşması gerekiyor. Türkiye çok büyük iddialara sahip olsa da henüz bu anlamdaki gerekliliklerin farkında değil. En önemlisi, devlet bu kuruluşlara yaklaşımında onların entelektüel onurlarını koruyacak, verimli üretim yapmalarını sağlayacak bir perspektifi henüz geliştirmemiştir.

Türkiye sahip olduğu bu büyük iddiaların içini nasıl dolduracağıyla ilgili kapasite inşa sürecinde bilinçli bir politikaya sahip değil. Bu konjonktür hem devlet sektörüne hem de özel sektöre yansıyor.

Düşünce kuruluşları boyutundan baktığımız zaman ise, hem devlet kuruluşlarıyla hem özel sektörle entelektüel verimliliği koruyacak onurlu çizgiyi muhafaza etmeleri gerekliliği önümüzde duruyor. Sonuç olarak finansal kaynak ile entelektüel üretim ve onurlu duruş arasında belirli bir denge kurulması gerekiyor. Geçmişle kıyasladığımızda önemli mesafeler kat edildi ancak önümüzde düşünce kuruluşları ile özel sektör ve düşünce kuruluşları ile devlet sektörü arasında yapılması gereken çok iş var.


Düşünce kuruluşlarına baktığımızda iç meseleler kadar hatta iç meselelerden daha fazla dış politika konularına analizler yaptığını görüyoruz. Gelişen Türk dış politikasının düşünce kuruluşlarının bu alanlarda çalışmasına etkileri nelerdir?  Dış politika ve düşünce kuruluşlarının dış politika meselelerindeki çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şüphesiz her düşünce kuruluşu bir çıkara hizmet eder. Burada TASAM’ın belirlediği çıkar ölçüsü de milli menfaatlerdir. Ülke vizyonu ne yönde gelişiyorsa o sürece aktif ya da proaktif katkı sunmak gerekir. Doğru olan işlere aktif olarak katılmakla birlikte, proaktif olarak eleştirel bir bakış açısının Türkiye’de henüz tam olarak gelişmediğini görüyorum. Dolayısıyla yapıcı eleştirel bir bakış açısının daha fazla kurumsallaşması gerektiği kaaatindeyim.

(Sabah Gazetesi Röportajı)